28 Haziran 2018 Perşembe

Cargill Dosyası-2) AİHM-Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi-İKİNCİ DAİRE-BURSA BAROSU BAŞKANLIĞI VE DİĞERLERİ- TÜRKİYE’YE KARŞI DAVASI-(Başvuru no 25680/05)- KARAR-STRASBOURG-19 Haziran 2018-


 İKİNCİ DAİRE
BURSA BAROSU BAŞKANLIĞI VE DİĞERLERİ
 TÜRKİYE’YE KARŞI DAVASI

(Başvuru no 25680/05)

KARAR

STRASBOURG

19 Haziran 2018



Bu karar, Sözleşme’nin l’article 44 § 2 maddesinde belirtilmiş olan şartların gerçekleşmesi halinde kesinleşecektir. Şekli düzeltmelere konu olabilir.

Bursa Barosu Başkanlığı ve diğerleri Türkiye’ye karşı davasında,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (ikinci daire), aşağıdaki üyelerden oluşmaktadır :
          başkan, Robert Spano,
          hakimler,Paul Lemmens,
                    Ledi Bianku,
                    Işıl Karakaş,
                    Valeriu Griţco,
                    Jon Fridrik Kjølbro,
                    Stéphanie Mourou-Vikström,
ve Stanley Naismith, daire katibi,
22 Mayıs 2018’de mahkeme salonunda görüştükten sonra
Aynı tarihte kabul edilen işbu kararı vermiştir :
PROSEDÜR
1.  Davanın esasında Bursa Barosu Başkanlığı («Bursa Barosu »), Doğayı ve Çevreyi Koruma Derneği ve isimleri 5. paragrafta belirtilmiş olan diğer 21 Türk vatandaşı başvuran (« başvuranlar ») tarafından Türkiye’ye karşı yöneltilen başvuru (no 25680/05) bulunmaktadır. Başvuranlar 1 Temmuz 2005 tarihinde İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesinin («Sözleşme ») 34. maddesi uyarınca Mahkemeye başvurmuşlardır
2.  Başvuranlar, Mahkeme önünde, Bursa Barosu Avukatları C. Özcan, A. Arabacı, Ş.C. Taşkın et N. Bener tarafından temsil edilmişlerdir. Türk hükümeti (« Hükümet ») kendi temsilcisi tarafından temsil edilmiştir.
3. Başvuranlar, Orhangazi’deki bir nişasta fabrikasının inşasına ve işletilmesine izin veren idari işlemleri iptal eden nihai ve bağlayıcı mahkeme kararının uzun süre boyunca uygulanmamasından şikayetçi olmuşlardır. Ayrıca, bu fabrikanın inşasının ve işletilmesinin yaşama haklarına olduğu kadar özel ve aile hayatına saygı haklarına karşı bir ihlal teşkil ettiğini iddia etmişlerdir. Sözleşme'nin 2., 6., 8. ve 13. maddelerinin ihlal edildiğinden şikayetçi olmuşlardır.
4.  Başvuru, 22 Mart 2010 tarihinde Hükümete tebliğ edilmiştir.
OLGULAR
I.  DAVANIN KOŞULLARI
5.  Başvuranlar, MM. Ali Arabacı (1950 doğumlu), Ali Rahmi Beyreli (1960 doğumlu), Nadir Erol (1950 doğumlu), Levent Gençelli (1950 doğumlu), Mustafa Özçelik (1951 doğumlu) ve Yahya Şimşek (1947 doğumlu), Fethiye Altıntaş (1959 doğumlu), Eralp Atabek (1968 doğumlu), Nalan Bener (1967 doğumlu), Burak Giray (1972 doğumlu), Kadriye Gökçadır (1963), İsmail İşyapan (1951), Lütfü Kirayoǧlu (1952 doğumlu), Mustafa Nezih Sütçü (1966 doğumlu) ve Şaban Cankat Taşkın (1980 doğumlu), Öznur Çelik (1967 doğumlu), Niyazi Sinan Doğan (1977 doğumlu) ve Erol Çiçek (1963 doğumlu), Zeliha Şenay Özeray (1953 doğumlu), ve Cumhur Özcan (1947 doğumlu) ve Okan Dursun (1970 doğumlu) Bursa’da ikamet etmektedirler ve Türk vatandaşıdırlar.
Bursa Barosu, « kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu » statüsünü haiz bir meslek kuruluşudur.
Doğayı ve Çevreyi Koruma Derneği, Bursa merkezli bir dernektir.
A.   Orhangazi’de bir nişasta fabrikasının inşa edilmesi
6.  9 Aralık 1997’de Başbakanlık Yüksek Planlama Kurulu, Amerikan şirketi Cargill’e (« Cargill şirketi »), Bursa’da (« bölge ») bir tarım arazisi üzerinde bir nişasta fabrikasının inşaası (« fabrika ») için yatırım izni vermiştir (« 9 Aralık 1997 tarihli yatırım izni »)
7.  30 Nisan 1998’de, Bursa Valiliği İl İdare Kurulu, bölgede fabrikanın inşaasına izin vermek için 1/1000 ölçekli imar planında değişiklik yapmıştır. (« 1/1000’lik plan »)
8.  17 Haziran 1998’de, Bursa Valiliği, Cargill şirketine yeni imar planına dayanarak inşaat izni vermiştir (« 1’inci inşaat izni »)
9.  Buna paralel olarak 14 Ağustos 1998’de, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, bölgede fabrikanın inşaasına izin vermek için 1/25000 ölçekli imar planını (« 1/25000’lik plan ») tadil etmiştir.
10.  Bir yandan 1/25000’lik plan, (bkz aşağıda B.1 başlığı), diğer yandan, 9 Aralık 1997 tarihli yatırım izni, 1/1000’lik plan ve 1’inci inşaat izni (bkz aşağıda B.2 başlığı), idare mahkemeleri önünde iki iptal davasına konu olmuştur.
11.  Ayrıca, yukarıda belirtilen iki dava, yerel mahkemeler nezdinde devam etmekte iken Bursa Valiliği İl İdare Kurulu, 28 Aralık 1999’da, fabrikanın inşaasına izin vermek için yeni bir 1/1000’lik plan kabul etmiştir (« 2’nci 1/1000’lik plan »). Bursa Valiliği bu yeni plana dayanarak 25 Aralık 2000 tarihinde, Cargill şirketine yeni bir inşaat izni vermiştir (« 2’nci inşaat izni »). Bu işlemler de idare mahkemeleri önünde dava konusu olmuştur (bkz aşağıda C başlığı).
12.  Aynı şekilde, 5 Mayıs 2005’te, Bakanlar Kurulu, söz konusu bölgeyi, Özel Sanayi Bölgesi olarak tavsif etme kararı almıştır. Bu karar da idare mahkemeleri önünde ayrı bir davanın konusu olmuştur (bkz aşağıda F.1 başlığı).
13.  Dosyadan anlaşıldığına göre fabrika 1998-2000 yılları arasında inşa edilmiş ve 2000 yılından itibaren üretime başlamıştır. Günümüzde hala faaldir.
B.  İdare mahkemeleri önündeki davaların ilk aşaması
1.  1/25000’lik imar planının tadili ve ilgili yargı prosedürü
14.  14 Ağustos 1998’de, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, bölgede fabrikanın inşaatına izin vermek için 1/25000’lik imar planını tadil etmiştir.
15.  Bilinmeyen bir tarihte, başvuranlardan Bursa Barosu ve Ali Rahmi Beyreli, Yahya Şimşek, Mustafa Özçelik, Levent Gençelli ve Nadir Erol ile başka gerçek ve tüzel kişiler, 1/25000’lik planın iptali için Danıştay’a başvurmuşlardır.
16. Danıştay’a başvurunun ardından üç uzman teknik bilirkişi, 14 Temmuz 1999’da sahada keşif yapmışlardır. 21 Aralık 1999’da iki rapor tanzim etmişlerdir. Bu raporlarda, fabrikanın bölgedeki yer altı sularına etkisinin değerlendirilmesi için daha ileri analizlerin yapılmasının zorunlu olduğuna ve imar planının ana ilkeleriyle tutarsız işlevsel bir değişiklik getiren plan tadilinin, kamu yararına ve şehir ve bölge planlama mevzuatına aykırılık teşkil ettiği sonucuna varmışlardır.
17.  Danıştay 2 Kasım 1999’da yeni bir bilirkişi raporu istemiştir.
18.  Uzman bilirkişiler, 30 Kasım 1999 tarihli yeni raporlarında, fabrika inşasının ana imar planlarına aykırı olduğu ve yer altı sularını kirletme riski arz ettiği sonucuna varmışlardır.
19.  Danıştay, 11 Ocak 2000 tarihinde, planın tadilinin 1/100000'lik Bursa 2020 planına ve plan ilkeleri ile plan notlarına uygun olup olmadığını belirlemek için yeni bir bilirkişi raporu hazırlatmıştır.
20.  Bilirkişiler 23 Şubat 2000 tarihinde, Danıştay’a yeni raporlarını sunmuşlardır. Raporda 1/25000’lik plandaki tadilin 1/100000’lik Bursa 2020 planına uygun olmadığı, 1/100000’lik planda söz konusu arazilerin tarım arazisi ve korunacak su havzaları arasında yer aldıkları sonucuna varmışlardır.
21.  Danıştay, 10 Nisan 2000 tarihinde, söz konusu idari işlemin yürütmesini durduran geçici bir ihtiyati tedbir kararı vermiştir.
22.  Danıştay (6. Dairesi), 7 Kasım 2000 tarihinde, Bursa Barosu ve diğer meslek kuruluşlarının ehliyeti olmaması (locus standi) sebebiyle başvurunun kabul edilemez olduğunu belirttikten sonra davayı reddetmiştir. Danıştay, 1/25000’lik planın, yüksek teknoloji kullanın bir nişasta fabrikasının inşaasına müsaade eden 1/100000’lik Bursa 2020 planına aykırı olmadığına; ihtilaf konusu parsellerde zaten domates konsantresi ve yem fabrikalarının faaliyetine halihazırda ruhsat verilmiş olduğuna; 21 Eylül 1999 tarihli bilirkişi raporunda, bilhassa su filtre ünitesi sayesinde fabrikanın İznik Gölü’ne ve onu besleyen su kaynaklarına, yer altı suları ve çevreye elverişsizlik yaratmadığına; Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca onaylanmış jeolojik etüt raporuna göre, fabrikanın jeolojik bir risk arz etmediğine ve fabrika inşaat sahasının Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği kapsamına girmemesi dolayısıyla bölgede bir çevresel etki değerlendirmesi yapılmasının gerekli olmadığına hükmetmiştir.
23.  Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu 14 Eylül 2001 tarihinde, Danıştay 6. Dairesi’nin kararının Bursa Barosu’nun ve diğer meslek örgütlerinin ehliyeti olmadığına (locus standi) ilişkin kısmını onamıştır, esasa ilişkin kısmını ise bozmuştur. Zirai tabiatının muhafaza edilmesi gereken bir tarım arazisi üzerinde tarım endüstrisi amacıyla nişasta fabrikası inşa edilmesine izin veren 1/25000’lik plan tadilinin, 1/100000’lik plana ve, ve bu planın uygulama notları ile şehir ve bölge planlamacılığı ilkelerine aykırı olduğunu belirtmiştir.
24.  31 Mayıs 2002 tarihinde Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu, 14 Eylül 2001 tarihli kararının düzeltilmesine ilişkin temyiz başvurusunu reddetmiştir.
25.  Danıştay 6. Dairesi, 26 Kasım 2002 tarihinde, 14 Eylül 2001 tarihli karara uyarak, 1/25000’lik plandaki tadilatı, bunun 1/100000’lik plana, bu planın ana kararlarına (grandes decisions), ve şehir ve bölge planlamacılığı ilkelerine aykırı olduğunu göz önünde bulundurarak iptal etmiştir.
26.  11 Mart 2004 tarihinde, Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu bu kararı onamıştır
27.  22 Aralık 2005 tarihinde, Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu, 11 Mart 2004 tarihli kararının düzeltilmesine ilişkin temyiz başvurusunu reddetmiştir. 1/25000’lik planın tadilinin iptaline ilişkin 26 Kasım 2002 tarihli karar böylece kesinleşmiştir.
2.  9 Aralık 1997 tarihli yatırım izninin, 2’nci 1/1000’lik planın ve inşaat izninin iptali
28.  Belirtilmeyen bir tarihte, başvuranlardan Bursa Barosu, Ali Rahmi Beyreli, Mustafa Özçelik, Levent Gençelli ve Nadir Erol ile diğer gerçek ve tüzel kişiler, 9 Aralık 1997 tarihli yatırım izninin iptali, 1/1000’lik imar planının ve Cargill şirketine verilmiş olan 17 Haziran 1998 tarihli 1’inci inşaat izninin (« dava konusu işlemler ») iptali için Bursa İdare Mahkemesi’ne (« idare mahkemesi ») başvurmuşlardır. Fabrikanın tarımsal bir tesis olmadığını, bilakis tarımsal ürünleri kullanan bir kimya sanayi tesisi olduğunu iddia etmişlerdir. Ayrıca, bu tesisin ekolojik etkilerinin tetkik edilmemesi halinde, projenin çevrenin korunmasına ilişkin mevzuatı ihlal edeceğini savunmuşlardır. Nihayet, Mahkemenin dikkatini, projenin yeraltı su rezervleri ve söz konusu bölgenin habitatı üzerindeki etkisi üzerine çekebilmişlerdir.
29.  12 Aralık 1999’da idare mahkemesi, dava konusu işlemlerin yürütmesinin durdurulmasına karar vermiştir.
30.  İdare mahkemesi 27 Haziran 2000 tarihinde dava konusu işlemleri iptal etmiştir. Buna gerekçe olarak, öncelikle Danıştay’ın 10 Nisan 2000 tarihinde 1/25000’lik planın yürütmesini durdurmuş olması (yukarıda paragraf 21) dolayısıyla söz konusu planın şehirçilik ilkelerine aykırı olduğunu mülahaza etmiştir. Bundan başka, dosyaya sunulmuş olan bir bilirkişi raporunu göz önüne alarak, şehir ve bölge planlama ilkelerine ve kamu yararına aykırılık arz etmesi sebebiyle, inşaat izninin artık hiçbir yasal dayanağı olmadığına kanaat getirmiştir,
31.  Danıştay, 5 Eylül 2001 tarihinde idare mahkemesinin kararının yürütmesini durdurmuştur.
32.  Danıştay, 20 Mart 2003’te idare mahkemesinin kararını, Bursa Barosu gibi bazı başvuranların dava ehliyeti olmaması hususunu göz önüne almadığı için bozmuştur. Faaliyet alanları söz konusu ihtilafın konusuyla ilişkili olmayan meslek odalarının idari uyuşmazlıkta dava ehliyetleri olmadığını belirtmiştir.
33.  İdare mahkemesi 8 Kasım 2004 tarihinde başvuruyu, Bursa Barosu dahil olmak üzere temyiz edenlerin bazılarına ilişkin olarak, dava ehliyeti bulunmaması sebebiyle reddetmiştir. Öte yandan, dava konusu işlemleri iptal etmiştir.
34 Danıştay, 27 Kasım 2006 tarihinde, kendisinin 20 mart 2003 tarihli kararından dönmüş ve İdare Mahkemesinin, Bursa Barosu’nun taraf ehliyeti olmadığı gerekçesiyle başvurusunun reddine ilişkin kararını bozmuştur. Şehircilik ve çevrenin korunması gibi, kamu hukukuna ilişkin bazı alanlarda dava açma yetkisi mefhumunun geniş bir şekilde yorumlanması gerektiğini, ve toplumun mensubu (résident du commune) olmanın, imar planlarının hukuki denetimini talep etmeye yetkili olmak için yeterli olduğunu belirtmiştir. Danıştay aynı zamanda, ilk derece mahkemesinin kararını dava konusu işlemlerin iptali bakımından onamıştır.
35.  Danıştay, 29 Aralık 2008 tarihinde bu karara karşı yapılan karar düzeltme başvurusunu reddetmiştir. Dava konusu işlemlerin iptaline ilişkin 8 Ekim 2004 tarihli mahkeme kararı, böylece kesinleşmiştir.
36.  Ayrıca, idare mahkemesi 20 Şubat 2009 tarihinde Danıştay’ın, Bursa Barosu’nun dava ehliyetine ilişkin kararına uymuş ve buna dayanarak dava konusu işlemleri iptal etmiştir.
37.  Danıştay, 5 Aralık 2011 tarihinde, 20 Şubat 2009 tarihli kararı onamıştır. 14 Şubat 2013 tarihinde, karar düzeltme başvurusunu reddetmiştir.
C.  İdari Mahkemelerde Yargılamanın İkinci Aşaması
38.  28 Aralık 1999 tarihinde 2’nci 1/1000’lik planın tadil edilmesi ve yeni bir inşaat izni verilmesi üzerine, başvuranlardan Bursa Barosu, Ali Arabacı ve Levent Gençelli yanısıra bazı diğer tüzel kişiler, Bursa idare mahkemesi kararının iptali için dava konusu işlemlerin yürütmesinin durdurulması talebini de içeren bir iptal davası açmışlardır. Başvuranlara göre bu dava, söz konusu işlemlerin Bursa Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun ön onayını almadan yapılması ve projede kamu yararının veya toplum menfaatinin bulunmaması nedeniyle imar planlarında üst planla bağlılık ilkesini ihlal eden bir çok hukuka aykırılık gerekçesine dayanmaktadır. Aynı zamanda söz konusu işlemlerin çevrenin korunmasına ilişkin mevzuatı ihlal ettiğini ve fabrikanın inşaasına ilişkin daha önceki yargı kararlarını etkisiz hale getirmeye yönelik olduklarını iddia etmekteydiler.
39.  Bursa İdare Mahkemesi, 1 Ağustos 2000 tarihinde, dava konusu işlemlerin yürütmesini durduran bir ihtiyati tedbir kararı almıştır.
40.  Bursa İdare Mahkemesi, 29 Kasım 2000 tarihinde, 27 haziran 2000 tarihli kararının gerekçelerine ve Danıştay’ın 1/25000’lik planın tadilinin yürütmesini durduran 10 Nisan 2000 tarihli kararına atıf yaparak dava konusu işlemleri iptal etmiştir. Ayrıca, idare tarafından, İdare Mahkemesinin iptal kararlarına uygun işlemlerin tesis edilmesinin, hukukun üstünlüğü ilkesinden kaynaklanan bir gereklilik olduğunu belirtmiştir.
41.  İdare tarafından 4 Nisan 2001 tarihinde yapılan başvuru üzerine, Danıştay 29 Kasım 2000 tarihinde bu kararın yürütmesinin durdurulmasına karar vermiştir.
42.  Danıştay 24 Mart 2003 tarihinde, 29 Kasım 2000 tarihli kararı –davanın esasına girmeden – idare mahkemesinin, Bursa Barosu gibi bazı başvuranların, dava ehliyetini incelemediği gerekçesiyle bozmuştur.
43.  Danıştay kararına uyan idare mahkemesi, 8 Kasım 2004 tarihinde Bursa Barosu’nun ve başvuran diğer meslek kuruluşlarının başvurusunu ehliyet yokluğu nedeniyle reddetmiştir ve dava konusu işlemleri iptal etmiştir. Mahkeme, bu kararını verirken, Danıştay’ın 26 Kasım 2002 (yukarıda paragraf 25) tarihli kararı ve kendisinin 8 Kasım 2004 tarihli (yukarıda paragraf 33) kararı da dahil olmak üzere daha önce idare mahkemeleri tarafından verilmiş yargı kararlarına dayanmıştır.
44Danıştay, 25 Aralık 2006 tarihinde, idare mahkemesinin kararının Bursa Barosu’nun ehliyet yokluğu gerekçesiyle başvurusunun reddine ilişkin kısmını bozmuş, geri kalan kısım açısından kararı onamıştır. Şehircilik ve çevrenin korunması gibi, kamu hukukuna ilişkin bazı alanlarda, dava açma yetkisi mefhumu geniş bir şekilde yorumlanması gerektiğini, ve toplumun mensubu olmanın, imar planlarının hukuki denetimini talep etmeye yetkili olmak için yeterli olduğunu belirtmiştir.
45.  İdare Mahkemesi, 20 Şubat 2009 tarihinde, Bursa Barosu’nun ehliyetine ilişkin temyiz kararına uymuş ve dava konusu işlemleri iptal etmiştir.
46.  Danıştay, 10 Haziran 2013 tarihinde, kendisinin 25 Aralık 2006 tarihli kararından dönerek, 20 Şubat 2009 tarihli kararı bozmuştur. Bursa Barosu’nun ehliyeti olmadığını özellikle belirtmiştir.
47.  İdare Mahkemesi, 8 Kasım 2013 tarihinde, Bursa Barosu’nun ehliyetine ilişkin temyiz kararına uymuş ve dava konusu idari işlemleri iptal etmiştir.
48.  Danıştay, 13 Ekim 2014 tarihinde ilk derece mahkemesinin kararını onamıştır.
D.  Üretim ve Atık Yönetimi İzni ve Buna İlişkin Yargıı Süreci
49.  Bursa İli Mahalli Çevre Kurulu (le conseil départemental de l’environnement), Cargill şirketine üretim ve atık yönetimi izni vermiştir.
50.  Bilinmeyen bir tarihte başvuranlardan Bursa Barosu, Ali Arabacı ve Levent Gençelli’nin yanı sıra diğer gerçek ve tüzel kişiler, Bursa idare mahkemesine bu kararın iptal edilmesi ve yürütmesinin durdurulması talebiyle başvurmuşlardır.
51.  İdare Mahkemesi 25 Eylül 2001 tarihinde, Bursa Barosu ve diğer meslek kuruluşlarının ehliyeti olmaması sebebiyle, başvurunun kabul edilemez olduğunu beyan etmiştir. Davanın esasına ilişkin olarak, idare mahkemesi, 20 Temmuz 2000 tarihinde fabrikadan alınan atık su örnekleri ve 5 Temmuz 2000 tarihinde ölçülen gaz ölçümlerinin emisyon değerleri üzerinde bilirkişilerce yapılan analizlerin sonuçlarının mevzuatta belirtilen değerler ile uyumlu olduğunu göz önünde bulundurarak talebi reddetmiştir.
52.  Danıştay 18 Nisan 2002 tarihinde, üretim ve atık yönetimi izninin yasaya uygun olmaması gerekçesiyle 10 Ağustos 2000 tarihli idari kararın yürütmesinin durdurulmasına karar vermiştir. Bu konuya ilişkin olarak, Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu’nun 1/25000’lik planın tadilini iptal eden 14 Eylül 2001 tarihli kararını göz önüne alarak, ihtilaf konusu arazi üzerinde bir nişasta fabrikasının inşaatının artık hukuken mümkün olmadığını belirtmiştir.
53.  Danıştay, 24 Mart 2003 tarihinde, diğerleri ile birlikte Bursa Barosu tarafından yapılan başvurunun ehliyet yokluğu dolayısıyla reddine ilişkin 25 Eylül 2001 tarihli kararı onamıştır. Diğer yandan, 25 Eylül 2001 tarihli kararı esastan bozmuştur.
54.  İdare mahkemesi, 30 Kasım 2004 tarihinde, idari mahkemelerin önceki yargı kararlarına, özellikle Danıştay’ın 26 Kasım 2002 tarihli kararına (yukarıda paragraf 25) dayanarak, Cargill şirketine verilmiş olan üretim ve atık yönetimi izinlerinin iptaline karar vermiştir.
55.  Danıştay, 22 Ocak 2007 tarihinde bu kararı onamıştır.
56.  19 Ocak 2009 tarihinde bu kararın düzeltilmesine ilişkin başvuru reddedilmiştir.
E.  İdari Mahkeme Kararlarının İcrası
57.  Başvuranlardan Ali Arabacı, 1 Mart 1999 tarihinde, Bursa idare mahkemesinin, inşaat izninin yürütmesinin durdurulmasına ilişkin 12 Ocak 1999 tarihli kararını Başbakana ve Bursa valisine sunmuştur.
58.  Bursa valisi 26 Mart 1999 tarihinde, fabrikanın inşaat faaliyet çalışmalarının durdurulmasına karar vermiştir. Dosya, inşaat çalışmalarının gerçekten durdurulup durdurulmadığını tespit etmeye el vermemektedir. Başvuranlara göre, fabrikanın faaliyeti 2000 yılında sadece 45 gün durdurulmuştur. Dosyadan anlaşılmaktadır ki, 2000 yılında fabrikanın inşaatı bitirilmiş ve faaliyetine başlamıştır.
59.  Bakanlar Kurulu, 24 Temmuz 2002’de fabrikanın faaliyetine devam etmesine izin veren bir ilke kararı almıştır.
60.  Başbakan, 6 Haziran 2003 tarihli bir mektup ile fabrikanın yöneticilerini, Cargill'e verilen üretim ve atık yönetimi izninin iptaline rağmen (yukarıda paragraf 54) 24 Temmız 2002 tarihli Bakanlar Kurulu ilke kararı uyarınca fabrikanın faaliyetlerine devam edebileceği konusunda bilgilendirmiştir, Başbakan mektubunda, Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu raporuna göre, fabrikanın çalıştırılmasının suların kirlenme tehlikesi arz etmeyeceğini belirtmiştir.
61.  13 Ocak – 28 Mart 2005 arasında, başvuranlardan Ali Arabacı, Cumhur Özcan ve Şenay Özeray, Başbakana, Çevre ve Şehircilik Bakanlığına, Bursa Valiliği ile Bursa ve Gemlik Belediyelerine idari başvurularda bulunmuşlardır. Bu tesisin inşaatını ve faaliyetine ilişkin idari işlemleri iptal eden yargı kararlarına rağmen fabrikanın faaliyetine devam ettiğini ihbar etmiş ve mezkur kararların uygulanmasını talep etmişlerdir.
62.  Bursa Valiliği, 13 Eylül 2006 tarihinde, idari yargı kararlarına dayanarak Cargill şirketinin faaliyetlerinin durdurulmasına karar vermiştir.
63.  Orhangazi Kaymakamı, Cargill şirketinin faaliyetlerinin 20 Ekim 2006 tarihinden itibaren durdurulacağını açıklamıştır.
64.  Bilinmeyen bir tarihte Cargill şirketi, Bursa Valiliği’nin 13 Eylül 2006 tarihli kararının iptali talebinde bulunmuştur.
65.  Bursa İdare Mahkemesi 30 Kasım 2006 tarihinde, 13 Eylül 2006 tarihli kararın yürütmesini durdurmuştur.
66.  Şirket, Valiliğin 7 Aralık 2006 tarihli bir kararına dayanarak, faaliyetlerine yeniden başlamıştır.
67.  Bursa Bölge İdare Mahkemesi, 12 Aralık 2006 tarihinde, Bursa idare mahkemesi tarafından verilen kararın yürütmesinin durdurulmasını kaldırmıştır.
F.  Takip Eden Gelişmeler
1.  Özel Sanayi Bölgesi » kararı ve ilgili yargı süreci
68.  5 Mayıs 2005 tarihinde, Cargill şirketinin tesislerinin üzerinde bulunduğu arazi bir Bakanlar Kurulu kararı ile « özel sanayi bölgesi » ilan edilmiştir.
69.  Başvuranlardan Bursa Barosu, Doğayı ve Çevreyi Koruma Derneği, Levent Gençelli, Lütfü Kırayoğlu, Mustafa Özçelik, Ali Rahmi Beyreli, Yahya Şimşek ve Nadir Erol yanı sıra başkaca özel ve tüzel kişiler, mezkur Bakanlar Kurulu kararının iptali ve yürütmesinin durdurulması için başvuruda bulunmuşlardır.
70.  Danıştay, 8 Şubat 2006 tarihinde Bakanlar Kurulu’nun 5 Mayıs 2005 tarihli kararının yürütmesini durdurmuştur.
71.  Danıştay, 27 Şubat 2007’de, Bakanlar Kurulu kararını, bilhassa inşaat tarihinde geçerli imar planlarının mevcut olması gibi kanunda öngörülmüş şartların, imar planı ve fabrikaya ilişkin inşaat izninin idare mahkemeleri tarafından iptal edileceği ölçüde gerçekleşmemiş olması dolayısıyla iptal etmiştir.
72.  Danıştay, 17 Eylül 2012 tarihinde, idare tarafından 27 şubat 2007 tarihli karara karşı yapılan itirazı reddetmiştir. Aynı şekilde 23 Şubat 2015 tarihinde, karar düzeltme başvurusunu da reddetmiştir.
2.  Tazminat Davası
73.  Başvuranlardan Bursa Barosu, Doğayı ve Çevreyi Koruma Derneği, Ali Arabacı, Yahya Şimşek, Cumhur Özcan, Eralp Atabek, Şenay Özeray, Fethiye Altındaş, Kadriye Gökçadır, Burak Giray, Nezih Sütçü, İsmail İşyapan, Nalan Bener, Okan Dursun, Erol Çiçek ve Şaban Cankat Taşkın, Başbakana, Çevre ve Şehircilik Bakanına, Bursa Valisine, Bursa Belediye Başkanına ve Gemlik Belediye Başkanına karşı 6 Haziran 2005 tarihinde, yukarıda sözü geçen davalara ilişkin mahkeme kararlarını uygulamamalarından ötürü tazminat davası açmışlardır.
74.  Bursa ilk derece mahkemesi (Bursa Asliye Hukuk Mahkemesi), 6 Aralık 2006 tarihli kararıyla, tazminat davasını reddetmiştir. Mahkeme, bu kararı verirken, söz konusu kararların uygulanmamasının, bu kararların başvuranların kişi haklarını korumaya yönelik değil kamu düzenini korumaya yönelik olması dolayısıyla, başvuranlara manevi zarar verecek mahiyette olmadığı değerlendirmesinde bulunmuştur.
75.  Yargıtay, 26 Mayıs 2008 tarihli kararıyla, 6 Aralık 2006 tarihli kararı bozmuştur. Temyiz Mahkemesi bu kararı verirken, Bursa Barosu, Doğayı ve Çevreyi Koruma Derneği, Eralp Atabek, Fethiye Altıntaş, Kadriye Gökçadır, Burak Giray, Nezih Sütçü, İsmail İşyapan, Nalan Bener, Okan Dursun, Niyazi Sinan Doğan, Erol Çiçek ve Şaban Cankat Taşkın tarafından yapılan başvurunun, ehliyet yokluğu dolayısıyla reddedilmiş olması gerektiği değerlendirmesini yapmıştır. Mahkeme, özellikle bu başvuranların, söz konusu kararların uygulanmamasından kaynaklanan herhangi bir zararın doğrudan mağduru olarak addedilemeyeceklerini belirtmiştir. Temyiz Mahkemesi, Ali Arabacı, Cevdet Altun, Yahya Şimşek, Cumhur Özcan ve Şenay Özeray bakımından ise temyiz başvurusunu kabul etmiştir (accueillit le pourvoi). Temyiz Mahkemesi bu kararı verirken, – söz konusu bölgede ikamet etmekte olan – Ali Arabacı ve Cevdet Altun’un; Yahya Şimşek, Cumhur Özcan, Şenay Özeray’ın ise çevrenin korunmasına ilişkin bir çok başvuruda bulunduklarını, ve lehlerine verilmiş kararın icrasını sağlamak için uzun yargı süreçlerine katıldıklarına işaret etmiştir. Mahkeme, tüm bu unsurları dikkate alarak ve kararların uygulanmasının hukukun üstünlüğü ilkesinin bir gerekliliği olduğunu göz önünde bulundurarak, başvuranların « medeni hak » sahibi olabilecekleri sonucuna varmıştır.
76.  Bursa ilk derece mahkemesi, 2 Nisan 2009 tarihli kararıyla, başvuranlardan Ali Arabacı, Cevdet Altun, Yahya Şimşek, Cumhur Özcan ve Şenay Özeray’ın davasını kısmen kabul etmiş ve Gemlik Belediye Başkanını manevi tazminat olarak 3000 TL ödemeye mahkum etmiştir. Diğer yandan taleplerin, Başbakan, Çevre ve Şehircilik Bakanının sorumluluğuna ilişkin kısmını reddetmiştir. Ayrıca, Bursa Barosu, Doğayı ve Çevreyi Koruma Derneği, Eralp Atabek, Fethiye Altıntaş, Kadriye Gökçadır, Burak Giray, Nezih Sütçü, İsmail İşyapan, Nalan Bener, Okan Dursun, Niyazi Sinan Doğan, Erol Çiçek ve Şaban Cankat Taşkın’ın başvurularını, mağdur sıfatı yokluğu nedeniyle reddetmiştir.
77.  Başvuranlar Ali Arabacı, Cevdet Altun, Yahya Şimşek, Cumhur Özcan ve Şenay Özeray temyize gitmişlerdir.
78.  Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 21 Kasım 2009 tarihli kararıyla, 2 Nisan 2009 tarihli kararın Başbakanın ve Çevre ve Şehircilik Bakanının sorumluluklarına ilişkin değerlendirmesini kısmen bozmuştur. Bu kararı verirken özellikle aşağıdaki değerlendirmede bulunmuştur (aşağıda çevrilmiştir ama kararın orijinalinden eklenebilir):
 « (...) Mevcut davada, çeşitli idari işlemlere ilişkin idari mahkemelerin kararlarının [1/25000 ve 1/1000 ölçekli imar planlarının, nişasta fabrikası için inşaat ruhsatı ve üretim ve atık yönetimi yetkisinin iptal edilmesi] (...) yetkililer tarafından gerektiği gibi yerine getirilmemiştir.
[başvuranlar] İdari davalara başvurarak, bu tür bir yapının tarım alanlarını azaltacağı, doğa ve çevre üzerinde zarar yaratacağı gerekçesiyle verimli bir tarım alanında bir fabrikanın kurulmasını engellemeye çalışmışlardır. (...) Ancak, idari mahkemelerin verdiği kararları yürütmek mümkün olmamıştır.
Buna ek olarak Bakanlar Kurulu, 5 Mayıs 2005 tarihinde, idari mahkemelerin kararlarını uygulanamaz hale getirmek ve fabrikanın faaliyetlerinin devamını sağlamak için Cargill'in tesislerinin bulunduğu araziyi “özel sanayi bölgesi” ilan etmiştir. (...)
Başvuranlar, aynı zamanda, yukarıda belirtilen işlemin iptal edilmesi için yürütmenin durdurulması talepli bir dava açmışlardır ve Danıştay, 8 Haziran 2006 tarihinde bu idari işlemin yürütmesini durdurmaya karar vermiştir. (...) Ancak, tüm bu kararlara rağmen, fabrika faaliyetlerine devam etmiştir.
İdare mahkemelerinin kararları kesinleşmeden önce ve sonra, başvuranlar bu kararların uygulanmasını sağlamak amacıyla yetkili makamlara sözlü ve yazılı uyarılarda bulunmuşlardır. İdare hukukunun genel ilkelerine göre, bir idari işlemin iptali, bu fiilin hiçbir zaman gerçekleşmemiş olduğu anlamına gelir. Mevcut davada yetkililer, mahkeme kararlarına ilişkin olarak görevlerini yerine getirmemişlerdir. Nişasta fabrikasının faaliyetlerini durdurmaları gerekirken, söz konusu kararların uygulanması mahiyetinde olmayan resmi uyarılar göndermekle yetinmişlerdir. Fabrikanın inşaası ve tesisi için gerekli izinleri veren Çevre ve Şehircilik Bakanı, söz konusu izinlerin geri alınması için harekete geçtiği izlenimini uyandıracak hiçbir eylemde bulunmamıştır. Başbakanlığa bağlı Yüksek Planlama Kurulu bir yatırım izni vermiş ve bu işlemin yürütülmesi mahkeme kararları ile durdurulmuş olsa da, fabrika Başbakan tarafından bizzat imzalanmış bir mektupla, faaliyetlerine devam edebileceği hususunda bilgilendirilmiştir. Benzer şekilde, bu mektupta, mezkur işlemin ileride kesin olarak iptal edilmesi ihtimaline karşın, fabrikanın faaliyetlerinin devam edebilmesi için idari ve yasal bir temel sağlamak amacıyla yeni girişimlerde bulunulduğu anlaşılmaktadır.
Bu nedenle, Başbakan, Çevre ve Şehircilik Bakanı ile Gemlik Belediye Başkanı'nın, böyle bir imkana sahip olmalarına rağmen, idari mahkemelerin kararlarını yerine getirmedikleri kabul edilebilir. (...) »
79.  Bursa ilk derece mahkemesi, 16 Haziran 2011 tarihli kararıyla, 21 Kasım 2009 tarihli karara uymayı reddetmiştir.
80.  Yargıtay, 18 Mart 2013 tarihli kararıyla, özellikle Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi uyarınca yerel mahkemenin Hukuk Genel Kurulun karara bağladığı hukuki meselelere riayet etmesi gerektiği gerekçesiyle 16 Haziran 2011 tarihli kararı bozmuştur.
81. Bursa ilk derece mahkemesi, 6 Mayıs 2014 tarihli kararıyla, 6 Şubat 2014 tarihli kanun değişikliğine binaen (aşağıda paragraf 103), kararların uygulanmamasına ilişkin başvuruların resmi görevliye değil, idareye karşı yöneltilmesi gerektiği gerekçesiyle Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun kararına uymayı reddetmiştir.
82.  Temyiz Mahkemesi 29 Eylül 2014 tarihli kararıyla, davanın başvuru sırasında yürürlükte olan usul kurallarına dayanarak sonuçlandırılması gerektiğini özellikle belirterek, 6 Mayıs 2014 tarihli kararı tekrar bozmuştur,
83.  Bursa ilk derece mahkemesininin 4 Aralık 2015 tarihli kararıyla Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun kararına uymayı tekrar reddettiği dosyadan anlaşılmaktadır. Tarafların görüşlerini (AİHM’e) sundukları sırada, dava ulusal mahkemelerde görülmeye devam etmektedir.
3.  Suç Duyurusu
84.  Başvuranlardan Bursa Barosu, Doğayı ve Çevreyi Koruma Derneği, Ali Arabacı, Yahya Şimşek, Mustafa Özçelik, Ali Rahmi Beyreli, Nadir Erol, Levent Gençelli, Lütfü Kırayoğlu, Cumhur Özcan, Eralp Atabek, Şenay Özeray, Fethiye Altıntaş, Kadriye Gökçadı, Burak Giray, Mustafa Nezih Sütçü, İsmail İşyapan, Nalan Bener ve Şaban Cankat Taşkın, 22 Mayıs 2005 tarihinde Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’nda Başbakan, Çevre ve Şehircilik Bakanı, Bursa Valisi, Bursa Belediye Başkanı ve Gemlik Belediye Başkanı hakkında suç duyurusunda bulunmuşlardır. Başvuranlar, başta Bursa Valiliği tarafından Cargill'e verilen 17 Haziran 1998 tarihli 1’inci inşaat iznini ve 28 Aralık 1999 tarihinde 1/1000'lik imar planı tadilini (yukarıda paragraf 33) iptal eden 8 Kasım 2004 tarihli idare mahkemesi kararını, 14 Ağustos 1998 tarihinde yapılan 1/25000’lik imar planı tadilini (yukarıda paragraf 25) iptal eden 26 Kasım 2002 tarihli Danıştay kararını ve 10 Ağustos 2000 tarihinde Bursa Valiliği tarafından verilen üretim ve atık yönetimi iznini (yukarıdaki paragraf 54) iptal eden 30 Kasım 2004 tarihli idare mahkemesi kararı olmak üzere, adı geçen makamların yargı kararlarını uygulamayı reddetmiş olmalarından yakınmışlardır.
85. Cumhuriyet Savcısı 22 Haziran 2005 tarihinde, Anayasa’nın 100. maddesi uyarınca Başbakan ve Bakanları sorgulama yetkisinin Meclise ait olduğu gerekçesiyle, Başbakan ve Çevre ve Şehircilik Bakanı ile ilgili olarak görevsizlik kararı vermiştir.
86. Başvuru dosyası, bu ceza soruşturmasının sonucu hakkında herhangi bir bilgi içermemektedir.
4.  Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik
85.  Türkiye Büyük Millet Meclisi, 31 Ocak 2007 tarihinde, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda, tarım dışı faaliyetlerde kullanılan tarım arazilerinin durumunu düzenlemek için yapılan değişikliği kabul etmiştir.
88. Anayasa Mahkemesi 19 Şubat 2007 tarihli kararıyla, 31 Ocak 2007 tarihli değişikliğin yürürlüğünü durdurmuştur. Bu karar 22 Şubat 2007 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanmıştır.
89. Bu arada, 20 Şubat 2007'de Bursa Valiliği, faaliyetlerine devam etmek için 9 Şubat 2007'de başvuru yapmış olan Cargill'e yetki vermiştir.
90. Hükümet tarafından sunulan bilgilere göre, başvuranların bir kısmı tarafından yapılan itirazın ardından, 8 Kasım 2007 tarihinde İdare Mahkemesi, bu iznin yürütmesinin durdurulmasına hükmetmiştir. Mahkeme, idarenin itirazını 30 Kasım 2007 tarihinde reddetmiştir. Ayrıca, 14 Mart 2008 tarihinde, 20 Şubat 2007 tarihli izni yasal dayanaktan yoksun olduğu için iptal etmiştir (E. 2007/1338).
86.  Danıştay, 26 Mart 2012 tarihinde, 14 Mart 2008 tarihli kararı onamıştır. Karar düzeltme başvurusu yapılmadığı için, bu karar 21 Mayıs 2015'te kesinleşmiştir.
5. Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu Üzerinde Yapılan İkinci Değişiklik 
87.  Türkiye Büyük Millet Meclisi, 26 Mart 2008 tarihinde, tarım arazilerinin tarım dışı faaliyetlerde kullanımının belirli şartlar altında düzenlenmesine izin veren ikinci bir yasa değişikliği kabul etmiştir (5751 Sayılı Kanun). Bu değişiklik Cargill'in kesinleşmiş yargı kararlarına rağmen faaliyetlerine devam etme izni alabilme ihtimalini yaratmıştır.
93. Cargill şirketi, 12 Haziran 2008 tarihinde bu yasadan yararlanabilmek için Bursa Valiliği’ne bir başvuru yapmıştır.
94. Bursa Valiliği, 21 Kasım 2008 tarihinde, Cargill'e faaliyetlerine devam etme izni vermiştir.
88.  Başvuranlardan Bursa Barosu, Ali Rahmi Beyreli, Yahya Şimşek, Levent Gençelli ve Lütfü Kırayoğlu, 9 Ocak 2009 tarihinde, Bursa Valiliği’nin kararının iptali talebiyle İdare Mahkemesine başvurmuşlardır. Başvuru dosyası, bu yargılama sürecine ilişkin bir belge içermemektedir.
96. Diğer yandan Bursa Valiliği 16 Mart 2009 tarihinde, Cargill’e araziyi tarım dışı amaçlar için kullanma izni vermiştir.
97. Benzer bir şekilde, 11 Kasım 2009 tarihinde, Bursa Valiliği, fabrikanın çevreye olan etkisini değerlendirmek için bir işlem yapılmasına gerek olmadığı değerlendirmesinde bulunmuştur.
98. Bursa Valiliği 25 Mart 2010 tarihinde Cargill şirketine yeni bir üretim ve atık yönetimi izni çıkarmıştır.
99. Anayasa Mahkemesi, 14 Nisan 2011 tarihli kararıyla ile 5751 sayılı Kanunun Anayasaya uygun olduğuna karar vermiştir.
100. Dosyadaki belgelere göre, fabrika bugün halen faaliyette bulunmaktadır.
II.  İLGİLİ ULUSAL HUKUK
A.  Yargı Kararlarının Yetkililerce Uygulanması
89.  Anayasa’nın 138. maddesinin 4. Fıkrası şöyledir:
« Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.. »
90. 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunun ilgili maddeleri söz konusu dönemde şöyledir :
« 1.  Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur.Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez. Ancak,haciz veya ihtiyati haciz uygulamaları ile ilgili davalarda verilen kararlar hakkında, bu kararların kesinleşmesinden sonra idarece işlem tesis edilir.
(...)
3. Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemeleri kararlarına göre işlem tesis edilmeyen veya eylemde bulunulmayan hallerde idare aleyhine Danıştay ve ilgili idari mahkemede maddi ve manevi tazminat davası açılabilir.
4. Mahkeme kararlarının (otuz) gün içinde kamu görevlilerince kasten yerine getirilmemesi halinde ilgili, idare aleyhine dava açabileceği gibi, kararı yerine getirmeyen kamu görevlisi aleyhine de tazminat davası açılabilir»
91.  6 Şubat 2014 tarihinde 6518 sayılı kanun kabul edilmiştir. Bu Kanunun 18. maddesi, 2577 sayılı kanunun 28/4. maddesini şu şekilde değiştirmiştir :
« 4. Mahkeme kararlarının süresi içinde kamu görevlilerince yerine getirilmemesi hâlinde tazminat davası ancak ilgili idare aleyhine açılabilir.. »
B.  Hukuk Muhakemeleri Kanunu
92.  1 Ekim 2011 tarihinde 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile ilga edilmiş olan 18 Haziran 1927 tarihli  Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 439. maddesi (AİHM 429 yazmış ama yanlış) aşağıdaki gibidir
 « Hukuk Genel Kurulunun verdiği karara uymak zorunludur.. »
C.  Kamu Kurumu Niteliğindeki Meslek Kuruluşlarının Statüsü
93.  Türk hukukunda, baroların « kamu kurmu niteliğinde meslek kuruluşu » statüsü bulunmaktadır ve dolayısıyla kamu hukuku tüzel kişisidirler. Anayasanın 135. maddesinin davaya ilişkin bölümü aşağıdaki gibidir :
« Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve üst kuruluşları; belli bir mesleğe mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, meslekî faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleri ile ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hâkim kılmak üzere meslek disiplini ve ahlâkını korumak maksadı ile kanunla kurulan ve organları kendi üyeleri tarafından kanunda gösterilen usullere göre yargı gözetimi altında, gizli oyla seçilen kamu tüzelkişilikleridir. (...) »
HUKUK
I.  İLK İTİRAZLAR HAKKINDA
A.  Bazı başvuranların mağdur sıfatı hakkında
94.  Hükümet, Bursa Barosu'nun ve Doğa ve Çevre Koruma Derneği'nin iddia konusu ihlallerin mağduru olduklarını iddia edemeyeceklerini ve bu nedenle, Sözleşmenin 34. maddesi anlamında mağdur sıfatlarının bulunmadığını savunmaktadır.
107. Başvuranlar bu itiraz hakkında beyanda bulunmamışlardır.
95.  Davalı Devlet, kişi yönünden (ratione persona) Mahkemenin yetkisine ilişkin yalnızca kısmi bir itirazda bulunmakla yetinmiştir, ancak bu husus, Mahkemeyi tüm başvuranlar açısından resen bir inceleme yapılmaya sevk etmiştir (Sejdić ve Finci / Bosna-Hersek davası [BD],  27996/06 - 34836/06, § 27, AİHM 2009).
96.  Mahkeme, Sözleşme'nin 34. maddesine göre başvuru yapabilmek için, gerçek kişi, hükümetler dışı örgüt veya kişi grubunun, Sözleşme'de tanınan hakların ihlalinden mağdur olduklarını ileri sürebilmeleri gerektiğini hatırlatır. Böyle bir ihlalin mağduru olduğunu ileri sürebilmek için, bireyin ilke olarak, söz konusu tedbirin etkilerine doğrudan maruz kalmış olması gerekir (Tănase/Moldova [BD], 7/08, § 104, AİHM 2010, ve Aksu/Türkiye [BD],  4149/04 - 41029/04, § 50, AİHM 2012). Mahkeme ayrıca, kişinin yargılama tarafı bir şirkette hissedar ve/veya yönetici statüsüne sahip olmasına rağmen, ilke olarak, taraf olmadığı yargılamada haklarının ihlal edilmesinden dolayı şikâyette bulunamayacağını hatırlatır (Nosov ve diğerleri / Rusya no 30877/02, 20 Ekim 2005). Sonuç olarak, iddia edilen Sözleşme hakkı ihlalinden etkilenen bir mağdurun varlığı, Sözleşme’nin koruma mekanizmasının devreye sokulması için zorunludur; ancak bu kriter katı şekilde veya esnek olmayan bir biçimde uygulanmamalıdır (Bitenc/Slovenya (k.k.), no. 32963/02, 18 Mart 2008). Mahkeme, mağdur kavramını, davada menfaat veya taraf/dava ehliyeti gibi ulusal kavramlardan bağımsız olarak özerk olarak yorumlamaktadır (Aksu, § 52).
97.  Bu davada, Mahkeme, başvuranların Sözleşme’nin 2., 6., 8. ve 13. maddelerine dayanmalarına rağmen, iddialarının esas olarak, Orhangazi'de nişasta fabrikasının yapımı ve işletilmesine izin veren idari işlemleri iptal eden nihai ve bağlayıcı kararların uzun süre boyunca uygulanmamasına ilişkin olduğunu tespit etmiştir. Bu nedenle, Mahkeme'nin görüşüne göre, başvuranların mağdur statüsünün belirlenirken, bu kişilerin dava konusu idari işlemlere ilişkin iç hukuk davalarındaki taraf/dava ehliyeti göz önünde tutulması uygundur.
1.  Bursa Barosunun Mağdur Sıfatı
98.  Mahkeme, özellikle, Bursa Barosu'nun ehliyetinin, farklı çözümleri benimseyen ulusal mahkemeler tarafından tartışıldığını gözlemlemektedir. Baronun ehliyeti, söz konusu idari fiillere karşı açılan iptal davalarını inceleyen idare mahkemeleri tarafından genel olarak tanınmamış olsa da (yukarıda paragraflar 22-23., 46-48, 51-53), Bursa İdare Mahkemesi, 20 Şubat 2009 tarihli kararında, fabrika ile ilgili çeşitli idari işlemlerin iptaline ilişkin davalarda Baronun ehliyetini kesin olarak tanımıştır (yukarıda paragraf 36). Ancak Asliye Mahkemesi, tazminat davasıyla ilgili olarak, Bursa Barosu'nun taraf ehliyeti olmaması nedeniyle başvurusunu reddetmiştir (yukarıda paragraf 78).
99.  Mahkeme, her şeyden önce, Bursa Barosu'nun, kamu kuruluşu niteliğinde bir meslek kuruluş olarak, kamu hukuku tüzel kişiliği teşkil ettiğini mülahaza etmektedir (yukarıda paragraf 105). Sonuç olarak, Bursa Barosunun Sözleşme'nin 34. Maddesi anlamında bir hükümetler dışı örgüt olarak veya ortak bir menfaati olan bir grup olarak tanımlanması zor olacaktır (bkz. mutatis mutandis, Le Compte, Van Leuven ve De Meyere / Belçika davası, 23 Haziran 1981, §§ 63-65). Her halükarda Mahkeme, dava konusu tedbirden doğrudan etkilenmesi durumunda, “mağdur” sıfatının bir derneğe - ancak üyelerine değil - verilebileceğini hatırlatır (özellikle bkz. Saint-Raphaël ve Fréjus dostları Derneği ve diğerleri / Fransa (k.k.) no 45053/98, 29 Şubat 2000, ve Dayras ve diğerleri « SOS Sexisme » derneği / Fransa (k.k.), no 65390/01, 6 Ocak 2005). Bir dernek veya sendika, Sözleşme’nin üyelerine tanıdığı hakları ihlal eden tedbirlerin mağduru olduğunu ileri süremez; söz konusu dernek veya sendikanın kuruluş amacı, üyelerinin menfaatlerini savunmak ile ilgili olsa da bu durum geçerlidir  (Monako müdafi avukatlar ve temyiz avukatları /  Monako (kk.), no 34118/11, 21 Mayıs 2013).
100.  Mahkeme, Bursa Barosu davasında, Temyiz Mahkemesi’nin 26 Mayıs 2008 tarihli kararında, Baronun ihtilaf konusu kararların uygulanmamasından kaynaklanan herhangi bir zararın mağduru olduğunu ilerü süremeyeceğine karar verdiğini tespit etmiştir (yukarıdaki paragraf 78). Aynı zamanda, yerleşik içtihadına göre “mağdur” kavramının, iç hukuktaki menfaat veya taraf sıfatı kavramlarından bağımsız ve özerk olarak yorumlanması gerektiğini hatırlatır. Yukarıdaki tüm değerlendirmelerin ışığında, Mahkeme, Bursa Barosu'nun Sözleşme'nin 34. maddesi anlamında mağdur olduğunu iddia edemeyeceği sonucuna varmıştır (Monako müdafi avukatlar ve temyiz avukatları /  Monako (kk.), no 34118/11, 21 Mayıs 2013 §§ 61-62) ; bu nedenle, başvurunun bu kısmı Sözleşme hükümleriyle kişi bakımından (ratione personae) bağdaşmamaktadır ve Sözleşme’nin 35/3-a ve 35/4 maddeleri uyarınca reddedilmesi gerekmektedir.
2.  Doğayı ve Çevreyi Koruma Derneği’nin ve Başvuranlardan Bazılarının Mağdur Sıfatı
101.   Doğayı ve Çevreyi Koruma Derneği’nin mağdur sıfatına ilişkin olarak Mahkeme, bu derneğin sadece tazminat davası için taraf olduğunu ve başvurusunun ulusal mahkemeler tarafından taraf/dava ehliyeti yokluğu gerekçesiyle kabul edilemez olduğuna karar verildiğini mülahaza etmektedir (yukarıda paragraf 75). Aynı durum başvuranlar Eralp Atabek, Fethiye Altıntaş ve Bayan Kadriye Gökçadır, Burak Giray, Nezih Sütçü ve İsmail İşyapan, Nalan Bener ve Okan Dursun, Niyazi Sinan Doğan, Erol Çiçek ve Şaban Cankat Taşkın için de geçerlidir (aynı yerde). Mahkeme ayrıca, başvuranlar Lütfü Kirayoǧlu, Cumhur Özcan ve Zeliha Şenay Özeray’ın hiçbir iptal davasına taraf olmamakla birlikte, sadece ulusal mahkemelerin verdiği kararların yerine getirilmemesine karşı dava açmak veya tazminat talebiyle dava açmakla yetindiklerini tespit etmiştir. Benzer şekilde, başvuran Öznur Çiçek'in idari işlemlerin iptaline ilişkin ulusal yargılamaların hiçbirine taraf olmadığı dosyadan anlaşılmaktadır.
102.  Mahkeme, yerleşik içtihadına göre, Sözleşme'nin actio popularis'e (halk davası) izin vermediğini, ancak bireysel başvuru hakkının kullanılabilmesi için, başvuranın kendisinin bir Taraf Devlete atfedilebilecek bir fiilden veya ihmalden kaynaklanan doğrudan veya dolaylı Sözleşme ihlalinden mağdur olduğunu makul şekilde ileri sürebilmesini gerektirdiğini hatırlatır. Mahkeme'ye göre, kendi adlarına veya bir dernek aracılığıyla, söz konusu idari fiillerin iptaline ilişkin uzun yargılamalara hiç katılmadan, sadece Bursa'da ikamet ediyor olmak veya merkezi bu şehirde olan tüzel kişi olmak yukarıda sözü edilen başvuru sahiplerini Sözleşme'nin 34. Maddesi anlamında “mağdur” olarak nitelendirmek için yeterli olmayacaktır. Bu noktada, mevcut dava, Mahkemenin, ulusal davalarda kendi adlarına taraf olmamış ancak menfaatlerini korumak amacıyla kurdukları dernek vasıtasıyla taraf olmuş başvuranların mağdur sıfatını tanıdığı Gorraiz Lizarraga ve diğerleri / İspanya davasından farklıdır (62543/00, § 38, AİHM 2004-III).
103.  Bu sebeple, Doğayı ve Çevreyi Koruma Derneği’nin ehliyet yokluğu sebebiyle ve başvuranlar Eralp Atabek, Fethiye Altıntaş, Kadriye Gökçadır, Burak Giray, Nezih Sütçü, İsmail İşyapan, Nalan Bener, Okan Dursun, Niyazi Sinan Doğan, Erol Çiçek, Şaban Cankat Taşkın, Lütfü Kirayoǧlu, Cumhur Özcan, Zeliha Şenay Özeray ve Öznur Çiçek’in ihtilaf konusu idari işlemlerin iptaline ilişkin davaların hiçbirine taraf olmaması dolayısıyla yukarıda anılan başvuruların kabul edilemez olduğuna karar verildiğine göre, Mahkeme, bu başvuranların Sözleşme’nin 34. maddesi anlamında doğrudan ya da dolaylı olarak « mağdur » sıfatını haiz olmadıklarına kanaat getirmiştir. Başvurunun, bu başvuranlar tarafından sunulduğu ölçüde, Sözleşme'nin 35/3 maddesi anlamında kişi bakımından (ratione personae) Sözleşme hükümleriyle bağdaşmaz olduğu ve 35/4 maddesi uyarınca reddedilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

3.   Ali Arabacı, Ali Rahmi Beyreli, Nadir Erol, Levent Gençelli, Mustafa Özçelik ve Yahya Şimşek’in Mağdur Sıfatı
104.  Mahkeme, ihtilaflı idari işlemlerin iptaline ilişkin ulusal yargılamalara faal olarak katılan ve bu yargılamalar boyunca taraf/dava ehliyetleri tartışma konusu olmamış olan başvuranlar Ali Arabacı (yukarıda paragraf 38 ve 50), Ali Rahmi Beyreli ( yukarıda paragraf 15, 28, 69 ve 95), Levent Gençelli (yukarıda paragraf 15, 28, 38, 50 ve 69), Mustafa Özçelik (yukarıda paragraf 15, 28 ve 69) ve Yahya Şimşek’,n (yukarıda paragraf 15 ve 69) 34. madde anlamında iddia adilen Sözleşme ihlallerinden mağdur olduklarını ileri sürebileceklerini değerlendirmektedir.
B.  İç Hukuk Yollarının Tüketilmesi
105.  Hükümet, iç hukuk yollarının tüketilmediğini öne sürmektedir. Hükümet, ulusal mahkemeler önünde çeşitli davalar halen görülmekte iken, başvuranların Mahkeme’ye başvurduklarını belirtmiştir. Ayrıca, 6384 sayılı kanun ile Türkiye’de yeni bir tazminat yolunun düzenlendiğini belirtmiştir. Bu kanun ile kurulan Tazminat Komisyonunun yetkisinin, sadece iç yargılamanın aşırı uzun sürmesi halini değil, yargı kararlarının uygulanmaması hallerini de kapsadığını eklemiştir. Hükümet, başvuranların bu yeni kanun yolundan faydalanmaları gerektiğine inanarak, başvurularının kabuledilemez olduğuna karar verilmesi gerektiğini düşünmektedir.
106.  Başvuranlar bu sava karşı çıkmaktadır.
107.  Hükümet'in başvuranların şikayetlerinin vaktinden evvel yapıldığına dayanan itirazına ilişkin olarak Mahkeme derhal, başvuranın  ilke olarak, Mahkeme önünde bir dava açmadan önce çeşitli iç hukuk yollarına başvurma yükümlülüğü altında olduğu hallerde, Mahkemeye başvuru yapılmasının ardından, ancak kabuledilebilirlik hakkında karar vermeden önce, iç hukuk yollarının son aşamasına ulaşılmasına müsamaha gösterdiğine ilişkin içtihadını (Rafaa/Fransa, No. 25393/10, § 33, 30 Mayıs 2013) hatırlatmaktadır. Mevcut davada Mahkeme, başvuranların çeşitli davalar ulusal mahkemeler önünde görülmekte iken, ancak idari işlemlerin yürütmesinin durdurulması emrini veren birkaç karar aldıktan sonra kendisine başvurmuş olduklarını gözlemlemektedir. Ayrıca, söz konusu idari işlemlerin iptaliyle ilgili bütün kararların, Mahkeme davanın kabuledilebilirliğine karar vermeden önce tamamlanmış olduğu husunda bir tartışma bulunmamaktadır. Bu nedenle bu itiraz kabul edilmeyecektir.
108.  Mahkeme, Hükümetin 6384 sayılı kanun ile tesis edilen yeni iç hukuk yoluna ilişkin itirazı hakkında, bu itirazın, sadece söz konusu idari işlemlerin iptaline ilişkin yargılamalarda iddia olunan makul süreye riayetsizlik hususuna ilişkin olmadığını, fakat aynı zamanda ve her şeyden önce, söz konusu idari işlemleri iptal eden kararların uzun süre uygulanmaması nedeniyle de başvuranların adli bir hataya maruz kaldıklarını vurgular. Mahkeme, bu bağlamda, idareyi icraya zorlamak için başvuranların defalarca Hukuk Muhakemeleri Kanununda ve İdari Yargılamaların Usulü Hakkında Kanunda öngörülen tedbirlerin uygulanmasını talep ettiklerini kaydetmektedir. Mahkeme ayrıca, başvuranların, yargı kararlarının uzun süre uygulanmamasından dolayı tazminat davası açtıklarını da belirtmektedir. 6 Haziran 2005'ten bu yana ulusal mahkemelerde beklemekte olan bu başvuru, sadece kısmen sonuçlanmıştır, ilk derece mahkemesi sadece Gemlik Belediye Başkanının sorumluluğunu incelemişken, Yargıtay Başbakan ve Çevre ve Şehircilik Bakanı’nın bu kararları uygulanamaz hale getiren önlemler aldığını kabul etmiştir (yukarıda paragraf 78). Mahkeme, Hükümet tarafından ileri sürülen başvurunun, esas olarak, başvuranlar tarafından halihazırda uygulanana benzer nitelikte olduğunu belirtmektedir. Ayrıca, iptal edilen idari işlemlerin yürütmesini durduran kesin ve bağlayıcı kararların uygulanmamasına ilişkin şikayetler hakkında, tazminatın Sözleşme uyarınca yeterli bir giderim teşkil etmediğini hatırlatmaktadır (Genç ve Demirgan / Turquie, 34327/06 -45165/06, § 41, 10 Ekim 2017). Bu gözlemler ışığında Mahkeme, şikayetçilerin 6384 sayılı yasa ile kurulan tazminat komisyonuna başvurmak zorunda olmadığı sonucuna varmıştır.
Mahkeme bu nedenle Hükümet'in şikayetin iç hukuk yolları tüketilmeden yapıldığı yönündeki itirazlarını reddeder.
II.  SÖZLEŞMENİN 6. MADDESİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI
109.  Başvuruculardan Ali Arabacı, Ali Rahmi Beyreli, Nadir Erol, Levent Gençelli, Mustafa Özçelik, Yahya Şimşek, idarenin, Orhangazi’de nişasta fabrikası inşaası ve çalıştırılması izni veren idari işlemleri iptal eden kesin ve bağlayıcı kararlara uzun süre uymayı reddetmesinin, medeni haklarına ilişkin ihtilaflar bakımından etkili hukuki koruma haklarını göz ardı ettiğini iddia etmektedirler. Bu sebeple Sözleşme’nin 6. ve 13. maddelerine başvurmaktadırlar.
Mahkeme, başvurucuların aynı zamanda, idari mahkemelerde yargılamanın süresinin makul olmama durumuna ilişkin olarak Sözleşme'nin 6. maddesine dayandığını gözlemlemiştir. Bununla birlikte Mahkeme, davanın olgularının hukuki niteliğini belirlemekteki hakim yetkisi bağlamında, mevcut davanın mahkemeye erişim hakkın çerçevesinde daha geniş bir açıdan değerlendirilmesi gerektiğini düşünmektedir (Immobiliare Saffi / Italie [BD], no 22774/93, § 61, AİHM 1999-V, ve Apanasewicz / Polonya, no 6854/07, § 61, 3 Mayıs 2011).
Sözleşme'nin 6/1. Maddesinin görülmekte olan davaya ilişkin kısmı şöyledir :
« Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar (…) konusunda karar verecek olan, (…) mahkeme tarafından, (…)  makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir.»
A.  Sözleşme’nin 6. Maddesinin Uygulanabilirliği
110.  Hükümet, başvuranların iddialarını sadece muhtemel ve farazi bir riske dayandırdıkları ve bilhassa Hükümete göre bu riskin gerçekleşmesinin muhtemel olmadığı gerekçesiyle, görülmekte olan davada Sözleşme'nin 6/1. maddesinin uygulanamayacağını savunmaktadır. Bu nedenle, Hükümete göre, başvuranların şikayeti, bu hükmün anlamı dahilinde "medeni hak ve yükümlülükler" ile ilgili değildir. Hükümet özellikle Cargill şirketinin faaliyet tesislerinden 7 km’den daha uzakta oturan başvuranların, madde 6/1 anlamında medeni hak ve yükümlülükler bakımından doğrudan etkilendiklerini ispatlamalarının mümkün olmadığını savunmaktadır. Hükümet ayrıca, idari işlemleri iptal eden yargı kararlarının, başvuranların Cargill şirketinin faaliyetlerinden doğan çevresel sorunlardan etkilenmesine dayanmadığını, kentsel planlama ilkelerine ilişkin değerlendirmelerine dayandığını belirtmiştir.
111.  Başvuranlar bu sava karşı çıkmaktadırlar.
112.  Mahkeme, Sözleşme’nin 6/1. maddesinin « medeni » veçhesinin uygulanabilmesi için, Sözleşme tarafından korunuyor olsun olmasın, iç hukukta tanınmış en azından tartışmasız bir şekilde ileri sürülebilecek bir « hak » üzerinde ihtilaf olması gerekmektedir. Bir hakkın ister mevcudiyetine, ister kapsamı ve uygulama şekline ilişkin ciddi ve gerçek bir ihtilafın söz konusu olması gerekmektedir. Yargılamanın sonucu, söz konusu hak için doğrudan belirleyici olmalıdır, zayıf bağlantılar ve dolaylı sonuçlar 6/1. maddesinin değerlendirmeye alınması için yeterli değildir (Regner / Çek Cumhuriyeti [BD], 35289/11, § 99, AİHM 2017 (özet)). Ve nihayet, hak « medeni » nitelikte olmalıdır.
113.  Görülmekte olan davada Mahkeme, iç hukukta tanınan bir hakkın mevcudiyetinin ihtilaf konusu olmadığı görüşündedir; ancak aynı durum hakkın konusu bakımından geçerli değildir. Esasında, Türkiye’ye karşı Anayasa’da tanınmış olan sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına binaen açılan bir çok davada, Mahkeme gerçek ve ciddi bir ihtilafın mevcut olduğunu tespit etmiştir (bir çok diğer karar arasından bkz. Taşkın ve diğerleri / Türkiye, no 46117/99, § 132, AİHM 2004‑X, ve Okyay ve diğerleri / Türkiye, no 36220/97, § 65, AİHM 2005‑VI). Bununla birlikte hükümete göre, ihtilaf hiçbir şekilde başvurucuların maddi veya manevi haklarına ilişkin değil, yasallığın savunulması meselesiyle ilgilidir, bu yüzden "medeni" bir hak söz konusu değildir.
114.  Mahkeme, fabrikanın bulunduğu Bursa şehrinde ikamet eden başvuranların, Türk hukuku uyarınca idare mahkemelerinde dava açma hakkına sahip olup olmadıklarının tartışılmadığını, ve bu mahkemelerden fabrikanın faaliyetinin yürütmesini durdurma kararı vermelerini ve idari makamların, fabrikanın faaliyetine devam etmesine yönelik kararlarını iptal etmelerini talep edebileceklerini gözlemlemiştir. Dahası, idare mahkemeleri tarafından verilen kararlar başvuranların lehinedir ve bu kararların uygulanmasını reddeden veya uygulanmasına engel koymaya yönelik tüm idari işlemler tazminat yolunu açmaktadır (Okyay ve diğerleri, § 67). Başvuranların, iç hukuktaki girişimlerinde, sadece farklı ölçeklerdeki imar planlarına uygunluğa ilişkin iddialar öne sürmediklerine, aynı zamanda söz konusu faaliyetin çevre üzerindeki kirletici etkilerini de öne sürdüklerine dikkat edilmelidir. Daha önemlisi, 26 Mayıs 2008 tarihli kararında Yargıtay, başvuranlar için söz konusu kararların uygulanmasının önemini vurgulamış ve bu kişilerin bir « medeni hakkın » sahibi olduklarını ileri sürebilecekleri sonucuna varmıştır (yukarıda paragraf 78).
115.  Sonuç olarak, Mahkeme görülmekte olan davanın koşulları ve bilhassa yapılan başvurular, itiraz edilen işlemlerin mahiyeti ve başvurucuların taraf/dava ehliyeti göz önüne alındığında, başvuranların mevcut davada savunulan genel menfaatine rağmen, başvurularının actio popularis türü başvurulara denk tutulamayacağını değerlendirmektedir. Mahkeme, başvuranların öne sürdüğü "ihtilafın", ilgili tarafların 6. maddenin uygulama alanı bulabilmesi için ileri sürebilecekleri bir "medeni hak" ile yeterince bağlantılı olduğu sonucuna varmıştır.
116.  Mahkeme, bu başvurunun, Sözleşme’nin 35/3-a maddesi anlamında açıkça dayanaktan yoksun olmadığına ve diğer hiçbir kabuledilemezlik sebebini taşımadığına dikkat çekerek, kabuledilebilir olduğunu beyan eder.
B.  Esas Hakkında
1.  Tarafların Savları
117.  Başvuranlar, etkili adil korunma haklarının ihlal edildiğini savunmaktadırlar. Bu hususa ilişkin olarak, ne fabrikanın faaliyetlerini durdurmasını emreden ne de buna ilişkin idari işlemleri iptal eden yargı kararlarının yetkililer tarafından icra edilmediğini belirtmektedirler. Fabrikanın çalışmasının, izinlerin yürütülmesini durduran kararların ardından, 2000 yılında sadece 45 gün durdurulduğunu vurgulamaktadırlar. Ayrıca, bu yargı kararlarının etkin bir şekilde uygulanmasını sağlamak yerine, fabrikanın yasal statüsünü düzenlemek için çeşitli önlemler benimsediğini düşündükleri yetkililerin davranışlarını sorgulamaktadırlar.
118.  Hükümet, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nun 2007 ve 2008 yıllarında değiştirildiğini belirtmektedir. Bu değişikliklerin, tesisin belirli koşullar altında çalışmaya devam etmesine izin verdiğini belirtmektedir. Cargill şirketi tarafından 9 Şubat 2007 tarafından yapılan bir talep sonrasında, söz konusu iznin verildiğini ve başvuranlar tarafından sunulan yürütmeyi durdurma talebinin mahkemeler tarafından verildiğini eklemiştir (yukarıda paragraf 90). Hükümet, Cargill şirketinin faaliyetlerine devamının yasal temeli olduğunu belirtmektedir. Dolayısıyla Hükümete göre, önceki kararların icrası sorunu artık söz konusu değildir ve başvuranların idareye karşı başvurusu konusuz kalmıştır.
119.  Yargı kararlarının uygulanmasına ilişkin olarak, Hükümet bunların yerine getirildiğini savnmaktadır. Cargill şirketinin faaliyetlerinin 20 Ekim 2006’da durdurulduğunu ve şirketin daha sonraki yasal değişiklik sonrasında faaliyete geri döndüğünü açıklamaktadır.
2.  Mahkemenin Değerlendirmesi
a)  Davaya İlişkin Olan İlkeler
120.  Mahkeme, bir yargı kararının icrasının, adil yargılanma hakkının cihetlerinden biri olduğunu defaatle ifade etmiştir (Hornsby / Yunanistan, 19 Mart 1997, § 40, 1997-II, ve Simaldone /. İtalya, 22644/03, § 42, 31 Mart 2009). Aksi takdirde, Sözleşme'nin 6/1. Maddesinin sunduğu güvenceler, herhangi bir faydalı etkiden mahrum kalacaktır. Vatandaşların etkili bir şekilde korunması (ilkesi), Devlete veya organlarına kararı yerine getirme yükümlülüğü yüklemektedir. Eğer Devlet kararı uygulamayı reddeder, ihmal eder veya geciktirirse ; vatandaşın tüm yargılama süreci boyunca istifade ettiği 6. madde güvenceleri varlık sebeplerini kaybedeceklerdir (Hornsby, § 41). Sonuç olarak, bir yargı kararının uygulanması aşırı ölçüde engellenemez, geçersizleştirilemez veya geciktirilemez (Bourdov / Rusya, 59498/00, § 34, AİHM 2002-III). Ayrıca hüküm kısmi değil tam ve eksiksiz şekilde uygulanmalıdır (Sabin Popescu / Roumanie, 48102/99, §§ 68-76, 2 Mart 2004, ve Matheus / Fransa, 62740/00, § 58, 31 Mart 2005). Esasen, ulusal yargı tarafından bir defa kesin karar bir verildiğinde, icra edilecek karar, hakkın sahipleri için mümkün olduğunca hukuki güvensizlik ve belirsizlik yaratmamak amacıyla, kamu makamları tarafından makul bir açıklık ve tutarlılıkla uygulanmalıdır (Apanasewicz, § 73).
121.  Diğer yandan, hukuki güvenlik, kesin hüküm ilkesine, yani yargı kararlarının kesin niteliğine saygıyı gerektirir (Brumărescu/ Romanya [BD], 28342/95, § 62, AİHM 1999‑VII). Filhakika, kesin kararların devamlı sorgulanması ve tekrar tekrar iptal edilme olasılığı ile karakterize edilmiş bir hukuk sistemi, Sözleşme’nin 6/1. maddesini ihlal edecektir (Sovtransavto Holding / Ukrayna, 48553/99, §§ 74, 77 ve 82, AİHM 2002-VII). Yargı kararlarının bu şekilde sorgulanabilmesi hem hakimler hem yürütme organı üyeleri için (Tregoubenko / Ukrayna, 61333/00, § 36, 2 Kasım 2004) hem de adli olmayan makamlar (Agrokompleks / Ukrayna, 23465/03, §§ 150‑151, 6 Ekim 2011) için kabul edilemezdir. Bu ilkeden, ancak esaslı ve zorlayıcı nedenlerin gerektirdiği durumlarda feragat edilebilir (Riabykh / Rusya, 52854/99, § 52, AİHM 2003‑IX).
122. Nihayet Mahkeme, görevinin, belirli bir durumda yetkililerin Sözleşme'nin 6. maddesi kapsamında kendilerine yüklenmiş olan pozitif yükümlülüklere uyup uymadığını incelemek olduğunu ve daha önemlisi yetkililerin bir yargı kararının uygulanmasını temin etmek için başvurdukları tedbirlerin elverişli ve yeterli olup olmadığını incelemek olduğunu hatırlatmaktadır. Pozitif yükümlülüklerine riayeti temin etmek için elverişli ve yeterli bir yasal cephane (arsenal juridique) ile mücehhez olmak her bir Devletin yükümlülüğüdür (Apanasewicz, § 74).
b)  Bu İlkelerin Somut Davaya Uygulanması
123.  Mahkeme, görülmekte olan davada ihtilafın esas olarak, farklı ölçeklerdeki imar planlarını değiştiren çeşitli idari işlemlerin ve Orhangazi’de (Bursa) bir tarım arazisine bir nişasta fabrikasının kurulmasına ilişkin idari izinlerin iptaline ilişkin olarak idare mahkemelerinin verdiği kararların uygulanmasına ilişkin olduğunu belirtir. 26 Mart 2008’de bir kanun değişikliği yapılmasının ardından, Bursa valiliği 21 Kasım 2008’de Cargill şirketine yeni bir izin vermiştir (yukarıda paragraf 94), ve dosya münderacatına göre fabrika hala faaliyet halindedir.
124.  Mahkeme, fabrikanın 1998-2000 yıllarında inşaasının ve devamında 2000 yılından itibaren faaliyetlerinin, çeşitli ölçeklerdeki imar planlarının tadili ve bu değişikliklere dayanarak verilen idari izinler gibi çeşitli idari işlemlere dayandığını gözlemlemektedir. Bununla birlikte, 12 Ocak 1999’dan beri devam eden iç hukuk yargılamaları sırasında (yukarıda paragraf 29), ulusal mahkemeler tarafından bu idari işlemlerin yürütülmesini durduran bir çok ihtiyati tedbir kararının alındığı konusunda bir tartışma bulunmamaktadır. Söz konusu işlemler daha sonra kesin olarak iptal edilmişlerdir.
125.  Mahkeme, yukarıda mezkur kararların fiilen uygulanıp uygulanmadığı sorunu hakkında tarafların görüşlerinin farklılık gösterdiğini belirtmektedir. Hükümete göre, tesisin faaliyetleri 12 Ekim 2006’da kesintiye uğramış iken, başvuranlar ancak 2000 yılında sadece 45 günlüğüne durdurulduğunu savunmaktadırlar.
126.  Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 21 Kasım 2009 tarihli kararında, söz konusu kararların usulüne uygun olarak/gerektiği gibi uygulanmadığını tespit ettiği için, Mahkeme bu ayrılık üzerinde durmanın gerekli olmadığını düşünmektedir (yukarıda paragraf 78). Yüksek yargı, söz konusu yargı kararlarıyla ilgili yetkililerin davranışlarını ayrıntısıyla inceledikten sonra, Başbakan’ın, Çevre ve Şehircilik Bakanı’nın ve Gemlik Belediye Başkanı’nın imkanları varken idare mahkemelerinin kararlarını uygulamadıklarının sabit olduğu sonucuna varmıştır. Bu sonuca varırken özellikle şu değerlendirmede bulunmuştur :
 « İdare mahkemelerinin kararları kesinleşmeden önce ve sonra, başvuranlar, bu kararların uygulanmasını sağlamak için yetkili makamlara yazılı ve sözlü ihtarlarda bulunmuşlardır. İdare hukukunun genel ilkeleri uyarınca, bir idari işlemin iptali bu işlemin hiç doğmamış gibi kabul edilmesiyle sonuçlanır. Ancak mevcut davada yetkililer, yargı kararlarını takiben sorumlu oldukları görevlerini yerine getirmemişlerdir. Nişasta fabrikasının faaliyetlerini durdurmaları gerekirken, söz konusu kararların uygulanması mahiyetinde olmayan resmi uyarılar göndermekle yetinmişlerdir. Fabrikanın inşaası ve tesisi için gerekli izinleri veren Çevre ve Şehircilik Bakanı, söz konusu izinlerin geri alınması için harekete geçtiği izlenimini uyandıracak hiçbir eylemde bulunmamıştır. Başbakanlığa bağlı Yüksek Planlama Kurulu bir yatırım izni vermiş ve bu işlemin yürütülmesi mahkeme kararları ile durdurulmuş olsa da, fabrika Başbakan tarafından bizzat imzalanmış bir mektupla, faaliyetlerine devam edebileceği hususunda bilgilendirilmiştir. Benzer şekilde, bu mektupta, mezkur işlemin ileride kesin olarak iptal edilmesi ihtimaline karşın, fabrikanın faaliyetlerinin devam edebilmesi için idari ve yasal bir temel sağlamak amacıyla yeni girişimlerde bulunulduğu anlaşılmaktadır. » (PARAGRAF 78’DE AYNISI VAR)
Mahkeme, alt mahkemeler için bağlayıcı olan ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 439. maddesi uyarınca uymak zorunda oldukları (yukarıda paragraf 104) yüksek yargının bulgularına katılmaktan başka bir şey yapamaz.
127. Ayrıca Mahkeme, Hükümete göre 2007’deki kanun değişikliğinden önce verilmiş kararların uygulanması hususunda artık alakasız olduğu için ve başvuranların idareye karşı yaptıkları başvuru konusuz kaldığı için Hükümeti takip edemeyecektir (ne saurait par ailleurs suivre le Gouvernement). Esasında Mahkeme, Bursa idare mahkemesinin 14 Mart 2008 tarihli kararıyla, 31 Ocak 2007 tarihli kanun değişikliği sonrasında verilmiş olan faaliyete devam iznini de iptal ettiğini ve bu kararın 21 Mayıs 2015 tarihinde kesinleştiğini gözlemlemektedir (yukarıda paragraf 90-91). Taraflar, bu kararın hiçbir zaman uygulanmamış olduğuna itiraz etmemektedir.
128.  Bu nedenle Mahkeme, 12 Ocak 1999’dan itibaren, Bursa Valiliği’nin faaliyetlerine devam edebilmesi için Cargill şirketine yeni bir izin verdiği 21 Kasım 2008’e kadar, idari yargı kararlarının gerçekten uygulanmadığı sonucuna varmıştır.
129.  26 Mart 2008 tarihinde yapılan kanun değişikliğinden sonraki döneme ilişkin olarak (5751 sayılı kanun, yukarıda paragraf 92), bu değişikliğin Hükümet'in işaret ettiği gibi tarım dışı faaliyetlerde kullanılan tarım arazilerinin durumunu düzenleme olasılığını ortaya koyduğu doğrudur. Esasında Cargill şirketi, 21 Kasım 2008 tarihinde bu yeni kanuna dayanan, daha sonra Anayasa Mahkemesi tarafından onaylanmış olan (yukarıda paragraf 92-99) bir izin elde etmiştir.
130.  Mahkeme, başvuranların buna karşı da idare mahkemeleri önünde bir iptal davası açtıklarını gözlemlemektedir (yukarıda paragraf 95). Bu nedenle Mahkeme, ne elindeki bilgilere göre ulusal mahkemeler önünde devam eden bu yargı sürecinin sonucu üzerinde tahminde bulunmanın ne de bu kanun değişikliğinin kesinleşmiş kararların uygulanmasını amaçlayıp amaçlamadığını bilmenin gerekli olmadığı kanaatindedir.
131.  Ancak Mahkeme, davanın özel şartlarında, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun yukarıda mezkur kararında (paragraf 78 ve 139) fabrikaya ilişkin yatırım izninin ileri tarihteki kesin iptaline rağmen, Başbakan tarafından imzalanmış ve Cargill şirketini faaliyetlerinin devamının sağlanması için idari ve yasal bir temel sağlamaya yönelik olarak yeni girişimlerde bulunulmuş olduğu konusunda bilgilendiren mektubu eleştirdiğini gözlemlemektedir. Söz konusu kanun değişikliklerinden sonra fabrikanın faaliyetlerine bu yeni kanun metnine dayanarak verilen yeni izinler temelinde devam edebildiği de anlaşılmaktadır. Mahkeme, hukukun üstünlüğü ilkesinin temel unsurlarından birinin, mahkemelerin herhangi bir uyuşmazlığa ilişkin verdiği kesin kararın bir daha sorgulanamayacağı olduğunu hatırlatmaktadır (Brumărescu, § 61). Bununla birlikte, söz konusu değişiklik birçok nihai yargı kararının etkisiz hale getirilmesi ve dahası, söz konusu kararların uygulanamamasıyla sonuçlanabilecektir (karşılaştırın Gorraiz Lizarraga ve diğerleri, § 72).
132.  Bu unsurlar Mahkemenin; ulusal makamların, uzun yıllar boyunca kesin ve bağlayıcı bir çok yargı kararına riayet etmeye yönelik gerekli tedbirleri almaktan kaçınarak, başvuranları etkin bir yargısal korumadan ve Sözleşme’nin 6/1. maddesi hükümlerinin etkili şekilde uygulanmasından yoksun bıraktığı sonucuna varması için yeterlidir. Sonuç olarak, mezkur hüküm ihlal edilmiştir.
III.  SÖZLEŞMENİN 2. VE 8. MADDELERİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI
133.  Başvuranlar, Sözleşme’nin 2. ve 8. maddelerine dayanarak, Orhangazi’de bir nişasta fabrikasının inşaası ve çalışmasına için verilen iznin yaşam hakları ile özel ve aile hayatına saygı haklarını ihlal ettiğini ileri sürmüşlerdir.
134.  Mahkeme, söz konusu fabrikanın faaliyetlerine devam etmesinin çevre üzerindeki kirletici etkileri ulusal mahkemeler önünde tartışılmış olsa da, öncelikle ele alacağı konunun, imar planlarının değiştirilmesi ve bu değişikliklere dayanarak verilen izinler dolayısıyla yargı kararlarının uygulanmaması olduğunu başından beri mülahaza etmektedir. Bu nedenle ve bu davanın olgularını, tarafların tezlerini ve Sözleşme’nin 6/1 maddesi çerçevesinde formüle ettiği sonuçları göz önünde bulundurarak Mahkeme, mevcut başvurunun ortaya çıkardığı temel hukuki sorunları değerlendirdiği ve Sözleşmenin 2. ve 8. maddeleri kapsamındaki şikâyetlerin kabuledilebilirliğini ve esasının incelenmesine gerek olmadığı kanaatindedir (Centre for Legal Resources on Behalf Valentin Câmpeanu / Romanya [BD], no 47848/08, § 156, AİHM 2014 ; ayrıca bakınız, mutatis mutandis, Gorraiz Lizarraga ve diğerleri, § 75).
IV.  SÖZLEŞMENİN 41. MADDESİNİN UYGULANMASI
135.  Sözleşme’nin 41. Maddesi uyarınca,
« Eğer Mahkeme bu Sözleşme ve Protokollerinin ihlal edildiğine karar verirse ve ilgili Yüksek Sözleşmeci Taraf’ın iç hukuku bu ihlalin sonuçlarını ancak kısmen ortadan kaldırabiliyorsa, Mahkeme, gerektiği takdirde, zarar gören taraf lehine adil bir tazmin verilmesine hükmeder. »
136.  Mahkeme, başvurucuların başvuru formlarında, Sözleşme ihlallerinden dolayı maruz kaldıklarını düşündükleri manevi zarar karşılığında parasal tazminat almak istediklerini ve ayrıca bazı masraf ve giderler için bir meblağ talep ettiklerini belirtmektedir. Başvuru dilekçesinin komünike edilmesi esnasında başvuranların temsilcilerine gönderdiği mektupta Mahkeme, yargılamanın daha erken bir aşamada verilen, başvuranların adil tazmin temennilerine ilişkin bildirimin, incelemeler sürerken bu amaç için bir "talep"te bulunmamayı telafi etmeyeceğini açıkça hatırlatmıştır. Genel ilkeler ve konuya ilişkin yerleşik uygulamalar ışığında Mahkeme, başvuranların yargılama usulünün başlangıç ve nizasız aşamasında muhtemel bir parasal tazminat alma temennilerini bildirmiş olmalarının, Mahkeme İç Tüzüğü’nün 60. maddesi anlamında bir « talep » olarak mütalaa edilemeyeceğini belirtir (kararda anılan genel ilkelere bakınız: Nagmetov / Rusya [BD], 35589/08, §§ 57-61, 30 Mart 2017). Ayrıca Mahkeme, 2010’dan beri daire önünde devam eden yargılama çerçevesinde, başvurunun komünikasyonu aşamasında adil tazmin « talebi»nde bulunulmadığına ilişkin bir itirazın mevcut olmadığını da belirtir. Bu nedenle Mahkeme, başvuranlara bu bağlamda tazminat vermek için herhangi bir neden olmadığı kanaatine varmıştır.
BU GEREKÇELERLE MAHKEME
1.  Oybirliği ile, Sözleşme’nin 6/1. maddesiyle ilgili olarak Ali Arabacı, Ali Rahmi Beyreli, Nadir Erol, Levent Gençelli, Mustafa Özçelik ve Yahya Şimşek’in başvurlarının kabuledilebilir olduğuna karar vermiştir;

2.  Oybirliği ile, başvuranlardan Bursa Barosu, Doğayı ve Çevreyi Koruma Derneği, Eralp Atabek, Fethiye Altıntaş, Kadriye Gökçadır, Burak Giray, Nezih Sütçü et İsmail İşyapan, Nalan Bener, MM. Okan Dursun, Niyazi Sinan Doğan, Erol Çiçek, Şaban Cankat Taşkın, Lütfü Kirayoǧlu, Cumhur Özcan, Zeliha Şenay Özeray ve Öznur Çiçek tarafından yapılan şikayetin kabuledilemez olduğuna karar vermiştir ;

3.  Yukarıda belirtilen altı başvuran hakkında Sözleşme'nin 6/1 maddesinin ihlal edildiğine ;

4.  Altıya karşı bir oyla, Sözleşme’nin 2. ve 8. maddeleri kapsamında yapılan şikâyetlerin kabuledilebilirliğinin ve esaslarının incelenmesine gerek olmadığına karar vermiştir ;

5.  Adil tazminat talebini oy birliğiyle reddetmiştir.
Karar 19 Haziran 2018 tarihinde Fransızca yazılı olarak hazırlanmış ve Mahkeme İç Tüzüğü'nün 77/2-3. maddeleri uyarınca 19 Haziran 2018 tarihinde yazılı olarak tebliğ edilmiştir.
Stanley Naismith                                                                       Robert Spano
   Hukukçu Katip                                                                           Başkan
Sözleşme’nin 45/2. maddesi ve Mahkeme İçtüzüğü'nün 74/2. maddesi uyarınca, Yargıç Lemmens'in muhalefet şerhi bu karara eklenmiştir.

R.S.
S.H.N.

YARGIÇ LEMMENS’İN KISMEN MUHALEFET KISMEN MUTABAKAT GÖRÜŞÜ
Sözleşme’nin 6/1. maddesinin ihlaline karar vermek için meslektaşlarımla aynı yönde oy kullandım.

Ancak çoğunluğu, Bursa Barosu tarafından yapılan başvurunun kabuledilemez olduğuna ve de Sözleşme’nin 2. ve 8. maddeleri kapsamındaki şikâyetlerin kabuledilebilirliğinin ve esaslarının incelenmesine gerek olmadığına karar vermeye yönelten gerekçelerle hemfikir değilim
Bursa Barosunun Mağdur Sıfatı
Çoğunluk, Bursa Barosu tarafından yapılan başvurunun kabuledilemez olduğuna karar verirken şu iki gerekçeye dayanmaktadır: bir yandan söz konusu Baronun kamu hukuku tüzel kişiliği sıfatı ve Sözleşme’nin 34. maddesi anlamında hükümetler dışı örgüt olmaması (kararın 112. paragrafı) ve diğer yandan Baronun ilgili ulusal kararların uygulanmamasından kaynaklanan hiçbir zarara maruz kalmamış olduğu olgusu (kararın 113. paragrafı).

İlk gerekçe ile mutabıkım.

İkinci gerekçe açısından ise, bana Mahkeme’nin içtihadıyla tutarlı görünmemektedir. Aslında Mahkemeye göre, Sözleşme’nin 34. Maddesi « mağdur » ifadesi ile, Sözleşmenin gerekliliklerinin ihlalinin mevcudiyeti halinde zarar söz konusu olmasa bile, ihtilaf konusu eylem veya ihmalden doğrudan etkilenen kişiye işaret etmektedir (örneğin bakınız, Balmer-Schafroth ve diğerleri / İsviçre, 26 Ağustos 1997, § 25, Brumărescu / Romanya [BD], 28342/95, § 50, AİHM 1999‑VII, ve Murray / Hollanda [BD], 10511/10, § 83, AİHM 2016). Bursa Barosu tarafından açılan tazminat davasının ulusal yargı tarafından Baronun herhangi bir zarardan mağdur olduğunu ileri süremeyeceği gerekçesiyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi, bana yerinde bir karar gibi görünmemektedir. Öte yandan, Baronun tüm idari yargılamalarda taraf olması ve başvurusunun sadece bir davada kabul edilebilir bulunması (kararın 28-37 paragrafları) ve diğer üçünde kabul edilemez bulunması (kararın 14-27, 38-48, 49-56 paragrafları) daha yerindedir. Bu bulgu temelinde, ilk yargılama hariç, Baronun kararların uygulanmamasından yakınamayacağı söylenebilir.  Ama yukarıda belirtilen ilk gerekçe göz önünde bulundurulduğunda, bu fuzuli bir gerekçe olurdu.
Sözleşmenin 2. ve 8. Maddelerinin İhlali İddiasıyla Yapılan Başvurular
Başvuranlar, Sözleşme’nin 6/1 maddesinin ihlal edildiğine dair şikayetlerine ek olarak, Sözleşme’nin 2. ve 8. maddelerinin de iddia edildiğini iddia etmektedirler. İlk şikayet, kendi lehlerine verilmiş yargı kararlarının uygulanmamasıyla ilgiliyken, diğer iki şikayet, nişasta fabrikasının inşaası ve çalışması için izin verilmesinin yaşam haklarını ve özel ve aile hayatına saygı haklarını ihlal ettiğine ilişkindir

Çoğunluk, « bu davanın olgularını, tarafların savlarını ve Sözleşme’nin 6/1 maddesi çerçevesinde formüle ettiği sonuçları göz önünde bulundurarak (…) [Mahkeme], mevcut başvurunun ortaya çıkardığı temel yasal sorunları değerlendirdiği ve Sözleşmenin 2. ve 8. maddeleri kapsamındaki şikâyetlerin kabuledilebilirliğini ve esaslarının incelenmesine gerek olmadığı kanaatindedir » (kararın 147. paragrafı)

Meslektaşlarıma tüm saygımla, bu değerlendirmeyi kabul edemeyeceğimi beyan ederim. Sözleşmenin 2. ve 8. maddelerin ihlal edildiğini iddia eden şikâyetler, başvuru sahiplerinin çevrelerinde bir tesisin kurulması konusundaki itirazları ile aynı esasa ilişkindir (kararın 127. paragrafı). Sözleşme'nin 6/1. maddesinin ihlal edildiğine dair şikayet, bir o kadar önemli olsa da, sadece prosedürle ilgilidir. Yetkililer, yasa koyucunun müdahalesiyle idari işlemleri iptal eden kararları geçersiz kılmayı hedeflemişken, bu müdahalenin yanı sıra, onu takip eden eylemlerin, yaşam hakkını ve özel ve aile hayatına saygı hakkını koruyan daha üst dereceli standartlarla bağdaşıp bağdaşmadığı sorusu ise devam etmektedir.

Bu halde, « temel hukuki sorunlar » belki de 6/1 maddesi altında tetkik edilmiş olanlar değildir. Kanımca, 2. ve 8. maddelerin ihlaline dayanan şikâyetler de öncelikle kabuledilebilirliklerine ilişkin, daha sonra esaslarına ilişkin bir o kadar ciddi tetkiklere layıktırlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder